EDİRNE’NİN KÜLTÜR DEĞERLERİ: EDİRNE SÜMBÜLÜ
Edirne’nin Osmanlı-Türk medeniyetinin en başta gelen çiçeği olan Edirne Sümbülü, süreç içinde tarih sayfaların arasında kaybolmuştur. Kaybolmuştur diyorum; Çünkü yerini kentin kültürel geçmişiyle hiç bir ilişkisi olmayan, lavanta, kabak, kahve vd. bırakmıştır.
Aslında Edirne Sümbülünün geçmişi 15. yüzyılda yayınlanan bir belgeye dayanmaktadır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında (1520-1566) Türkiye’ye Avusturya’dan elçilikle gelen “Busbecq” Eylül 1555’te yazdığı mektupta: … Edirne’de lâle, sümbül, nergis gibi çiçekleri gördüğünü, mevsimin geçmiş olmasına rağmen, havaların uygun gitmesi yüzünden bu çiçeklerin açmakta olduğunu yazmaktadır. Bu belge de gösteriyor ki, sümbül Edirne’nin en eski çiçeklerindendir. Edirne kültüründe dini bir saygıyla ele alınan sümbül, hiçbir dinde görülmeyecek özen ile mevsimlerinde Edirne camilerini süslemiş ve nadide kokusuyla ortamı sümbülleştirmiştir.
Avcı Sultan Mehmed zamanında da Edirne’de gül, şebboy, sümbül ve lâlenin çeşitli cinslerini yetiştiren kadınlar olduğu bilinmektedir. Bu dönemdeki aşıcılarda bu kadınlardan oluşmaktadır. IV. Murad’da İstanbul kasırları bahçesindeki güllerini aşılamak için gül kalemleri Edirne’den götürülmek şartıyla İstanbul’a Edirne’deki aşıcı kadınlardan aldırmıştır.[1]
Edirne halkı tarafından yetiştirilen Edirne sümbülünün mali durumu iyi olan halk tarafından saksı içinde çiçek seven fakir halka gönderilmesi, camilere yollamak kadar gelenek haline gelmiştir. Evlerde hususi kaplar içinde suda veyahut toprağa gömerek saksıda kışın sıcak odalarda sümbül yetiştirmek Edirne’de çiçek meraklılarının asla ihmal etmedikleri zevklerinden biri olmuştur.
“Her Şey Biter, Edirne Bitmez.” Özdeyişi ile Edirne’nin bitmez tükenmez bir kültürel birikiminin olduğunu belirten Süheyl Ünver; Türk sanat tarihimizin en değerli yazarlarından biri olan Tahsin Öz’ün bir toplantı da “Edirne’de Selimiye’ye yetiştiği zamanlar, saksılar içinde merakla yetiştiren halk tarafından, sevap kazanalım diye sümbüller yollanır ve bunlar saflar arasına konarak kokuları içinde namaz kılınırmış”[2] dediğini makalesinde yazarken bu konu ile beş sene ilgilendiğini ve 8.10.1966 tarihinde Edirne’de Arif Dağdeviren’i evin de ziyarete gittiğinde Dağdeviren; “Evet, yalnız Selimiye’de değil, civarlarındaki cami ve mescitlere de mevsiminde sümbül göndermek geleneği var. Bu 150 sene önceye kadar devam etmiştir. Bu tarihten beri yok” demiştir.
Ülkemizde en çok sümbülün Edirne ve civarında yetiştiğini yazan Ünver, yetiştiği nispette meraklılarının da çok olduğunu, Edirne’de meşhur olan sümbüllerin en güzelinin Sofulu’da yetiştiğini belirtmektedir. Arif Dağdeviren de; Sofulu ve yöresin de sümbülün kırlarda ve bayırlarda ekilmeden kendiliğinden biter ve çoğaldığını belirtmekte hatta bunların içinde 80-90 kandili olanların sayıldığını belirtmiştir. İşte Edirne’de bağlama ile çalınırken dinlediğimiz bir türkü de, “Edirne’nin ardında sümbüllü bağlar.” türküsü boşuna söylenmemiştir. Nitekim Trakya Üniversitesi Biyoloji Bölümü öğretim üyelerince 1988 yılında keşfedilerek bilim dünyasına tanıtılan “Bellivalia edirnensis” (Edirne yabani sümbülü)’nün Balkan endemik türü olduğu, Sümbülün Edirne’de 6 lokasyon, Kırklareli’nde 1 lokasyon ve Yunanistan’da bir lokasyon olmak üzere dünyada toplam 8 lokalite de kaydı bulunduğu açıklanmıştır. Bu bağlam da, Osmanlı Sarayı’nın Has Bahçesi olarak da bilinen Tavuk Ormanının başta Edirne Sümbülü olmak üzere 7-8 tane endemik türe ev sahipliği yaptığı belirtilmiştir. Nitekim bu alan ilgili bakanlıkça “Doğal Sit-Nitelikli Doğal Koruma Alanı” ile “Doğal Sit-Sürdürülebilir Koruma ve Kontrollü Kullanım Alanı ilan edilmiştir. [3]
1960’lı yıllarda Edirne’de halk arasında sümbül ve lale yetiştirme yarışmalarının yapıldığı bilinmektedir. Yazımın kapak fotoğrafındaki fotoğraf Edirne’de 22 Nisan 1967 yılında düzenlenen yarışmanın jüri üyelerince değerlendirme anını görüntülemektedir. 1966’lı yıllarda Refika Dağdeviren ve Berra hanımların önderliğinde sürdürülen kadın çiçek aşıcılığının tekrar gündeme alınması, kentin kültür yaşamına Edirne Sümbülünün getirilmesi, Selimiye Camii meydan düzenlenmesi ile kentin park ve bahçe peyzajlarında Edirne Sümbülüne yer verilmesi, kentin kültür değerlerinin şehrin tarihiyle bütünleşmesine, sokak ve caddelerinin sümbülleşmesine katkı sağlayacağı muhakkaktır.
Sühely Ünver hocamız da yıllar önce yazdığı makalesinde; “Edirne’de de her sene baharın başında “sümbül şöleni” ihyâ edilmelidir; zira mâzisi vardır, geleneği kurulmuştur. Bunun her sene kutlanması ihmâl edilmemelidir.” notunu tarihe düşmüştür.
Ben de bugün tarihe bu notu düşüyorum. Kentin doğasında, kültür-sanat ve edebiyatında yer almasına rağmen tarih sayfalarında kalan “Edirne Sümbülü”nü bir festivale dönüştürelim. Edirnelileri tarihte olduğu gibi Edirne Sümbülü soğanı yetiştirmeye teşvik edelim, kentin ekonomisine, kültür ve turizmine ve doğal yaşamına kazandıralım.
Edirne sevdalısı rahmetli hocamız A. Süheyl Ünver’i rahmet ve minnetle anarken Edirne’de çok söylenen ve sevilen sümbül ile ilgili bir beyit ile yazımızı bitirelim.
Ey bâd-ı sabâ sümbül-i reyhânıma değme
Aklım dağılur zülf-i perişânıma değme
Resim: Türk tezyînî sanatlarının 18. yüzyıldaki büyük ismi A. Üsküdârî’nin “çiçek ressamı” kimliğiyle yarı üsluplaştırarak tasvir ettiği 1727 tarihli sümbüller (İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Mecmûa-i Gazeliyyât T.5650)
KAYNAKLAR
[1] Ünver, Süheyl (2021) Ord.Prof.Dr.A. Süheyl Ünver’in Kaleminden Edirne.- yay.haz: Ender Bilar, (kitabı içinde, Edirne Medeniyetinde Sümbül,s.;175-179) İstanbul: Hiperyayın Önasya, Sayı:53-54.
[2] A.g.a.e
[3] https://edirne.csb.gov.tr/edirne-yerlilerinden-edirne-sumbulu-hakkinda-bunlari-biliyor-musunuz-haber-254924
Bir yanıt yazın