EDİRNE’NİN YAŞAMINDA NEHİRLER VE AVCI SULTAN IV.MEHMED’İN KAYIĞI
Balkanlardan doğan Arda, Tunca ve Meriç Nehirleri Edirne’nin doğal güzelliklerinin eteklerinden kıvrılarak akarak şehrin kucağında birleşmekte, Meriç adıyla Ergene üzerinden Saroz Körfezinden Ege denizine akıntısını sürdürmektedir.
Avrupa’yı ve dünyanın değişik ülkelerini gezdiğimizde kentlerin dışında akıp geçen nehirlerin kanallar ile şehrin içinden geçirilerek kentin su kültürüyle buluştuğunu görmekteyiz.
Oluşturulan su kanalları aracılığıyla da kentin turizm değeri artmakta, kentin ekonomisine de katkı sağlamak amacıyla kayık, tekne veya diğer araçlarla kanal üzerinden turistik geziler düzenlenmektedir. Oluşturulan su kanalları düzenli bakımları ve toplumun da temiz tutmasıyla görsel çirkinlik yaratmamakta ve pis koku da oluşmamaktadır.
Edirne’nin şehir tarihine baktığımızda ise nehirlerin kentin yaşamına büyük zararlar verdiğini görürüz. Dr.Rifat Osman’ın 1927 yılında Milli Mecmua’da yazdığı “Tarihte ve zamanımızda Edirne Nehirleri” başlıklı makalesinde, ” … nehirlerin mutluluk getirdiğine veya mutluluk ve bereket bağışladığına ait ne geçmişler yazmış, ne de gelecektekiler okumuştur. Tersine birbirlerini izleyen geçmiş yüzyıllarda buralara sahip olanlar, bu sulardan çektikleri zahmetleri belirtmeye ve hatta M.13. yüzyılda Edirne’ye gelen Latinler, o tarihte “Roma Kapısı” denilen Kale’nin Batı Kapısı üstüne koydukları mermer kitabeye kehanete benzer bir ifade ile “Bu üç nehir şehrin mahvolmasına neden olacaktır.” kitabesini yazdırmak zorunda kalmışlardır. Latin idaresi zamanında yazılan belgelere göre, bugünkü Yıldırım Cami’nin kapısının önünde Meriç ve Tunca Nehri birleşir iken, 15 asır sonra, Tunca, bu birleşme yerinin 750 metre doğusuna ve Meriç’te aynı ölçüde güneyine çekilerek, hayli değerli arazi ve binaların felaketine neden olmuşlardır. Tarihi süreçten bugüne şehrimizin etrafını saran bu nehir yatakları taşarak kentimizin tarım alanlarına ve halkına zarar vermiş ve vermeye de devam etmektedir.
Bugüne kadar hiçbir hükümet kentimizin içinden akıp geçen bu üç nehrin getirdiği suyu değerlendirerek kentin ekonomisi ve turizmine dönüştürme çabası içinde olmamıştır. Bulgaristan tarafından 15’i ana nehir gövdelerinde 8’i yan kollarda 23 baraj ve 50’ye yakın sulama bendi bulunmaktadır. Tüm bunlar Bulgaristan ekonomisine katkı sağlamaktadır. Bizde ise dönemler içinde bazı projeler yapılmış ancak yaşama geçirilememiştir.
Tunca Nehri şehir ile en çok ilgilenen nehir olup Saraçhane Köprüsü civarından başlayıp, Kasım Paşa Burnu’na kadar Tunca kıyısında yapılmış ve şehrin öbür mahallelerinde konakları olan büyüklerin Tunca ve kısmen Meriç kıyılarında sahil sarayları ve rıhtımlarında da her yalının birden fazla altın yaldızlı ve nakışlı zevrakları bulunduğu gibi bahçelere, komşu çiftliklere gitmek için de zevraklar gibi süslü tahtırevanla kullanılmaktaydı.
Zevraklar, Edirne’de Darülhadis camiine civar Tunca nehri sahilindeki tezgâhlarda yapılmaktaydı. Avcı Sultan Mehmed, köşksüz zevrakla gezmeye çıktığı zaman kırmızı şemsiye kullanır, diğerleri bu renkte şemsiye kullanmazdı. Padişahın bu fevkalâde güzel ve İstanbul’da Deniz Müzesi’nde duran sedefli, yazılı ve klasik tezyinatlısının hemen aynı olan köşklü kayığı ile geceleri seyre çıktığında ise başa ve arka tarafına diğerlerinden fark olunması için birer kırmızı fener asılırdı. (Ünver, 1967, s.;15) Edirneli işçiler tarafından yapılmış kayıklarla (zevrak) yarışmaların yapıldığına dair belgeler de günümüze kadar ulaşmıştır
Dr.Rifat Osman Bey, Edirne’yi hayalinde canlandırırken; “Bugünkü yeni köprü’nün ortasında durup da doğu ve batıya bakacak olursanız yeşilliklere bürünmüş nehrin sahillerinde Tunca perilerini görür gibi olursunuz. Bugün tenha ve ıssız bir halde duran bu sahillerde iki, ikibuçuk asır evvel altın yaldızlı saçaklı yalıların pencerelerinden nurlar taşar, Tunca’nın, Meriç’in üzerinde vezirlerin, büyüklerin yaldızlı kayıkları uçuşur. Kâh bir sandaldan yükselen aşikâne gazellerin ahenkli sedaları koruların derinliklerine yayılır, kâh yirmi çift kürekçinin süratle yürüttükleri yaldızlı bir kayığın teknesi sularda müzehhep akisler yaparak geçerken düşünüyorum. Nasıl demir pençeli bir kuvvet, bu mübarek memleketin bu mesut günlerini yok etti…” (Bilar, 2020, s.236) derken, bugün nehirlerimizin durumuna baktığımızda hala bakımsız bir şekilde kendi haline terk edildiğini görmekteyiz.
Bu bağlamda, Arda Nehri ile Meriç Nehri’nin birleştiği noktada 2015 yılında başlatılan “Kanal Edirne Projesi” taşkınların bertaraf edilmesi amaçlanarak 2019 yılında hayata geçirilmişti. TED Edirne Kolej Kulübü’nün girişimleriyle 5 Haziran 2021 tarihinde Meriç Nehri üzerinde hayata geçirilen “Edirne Kürek Festivali”nin ikincisinin, Edirne Valiliği, Türkiye Kürek Federasyonu ve TED Edirne Koleji Kürek Kulübü iş birliğinde 4 Haziran 2022 günü düzenlenmesi, organizasyona 16 kulüpten 350’ye yakın sporcunun katılması kentimiz için çok değerlidir. Çevre ve Şehircilik Bakanlığınca, Meriç Nehri kenarında hayata geçirilmesi amacıyla 19 Haziran 2021 tarihinde temeli atılan “Üç Nehir Bir Şehir projesi”nin gerçekleşmesi Dr.Rifat Osman ve tüm Edirnelilerin dileğidir. Ancak bu proje kapsamında tüm uyarılara rağmen nehir kenarına yapılan kazık ve beton duvarların iki yıl sonra yıkılması bilimin doğruluğunu birkez daha haklı çıkarmıştır. Ama harcanan milyon dolarlar da cebimizden çıkmıştır.
Yine bu proje kapsamında Meriç nehri üzerine yapılan lastik savaklı hidroelektrik santralı projesi yine bilim insanlarının bilimsel uyarılarına rağmen yapılmıştır.
Yapımı tamamlanan Hidroelektrik santralinden yıllık 14 milyon 300 bin kilovat ile 60 milyon lira değerinde elektrik üretilmesi hedeflenmişti. Ancak yine bilimsel çalışmalardan uzak yapılan bu proje de çökmüş ve kentin parası nehrin derinliklerine gömülmüştür.
Diğer taraftan durdurulan Millet Bahçesi çalışmaları tekrar başlamış ve devam eden çalışmalar kapsamında bu defa da nehir kenarına camdan duvarlar örüleceği belirtilmektedir. Yine dolarlar nehire gömülecek endişesi taşıyan bu çalışmalar merakla izlenmektedir.
Bu bağlam da, Edirne Valiliği’nin Meriç Nehri’nde, turistik gezilerin yapılabilmesi için ‘kancabaş’ adı verilen 4 saltanat kayığını hizmete alması önemli bir gelişme olarak gözükse de Tunca nehri kirliğinin gözardı edilmesi düşündürücüdür. Tunca nehri de temizlendikten sonra bu kayıklarla bir nehir gezintisi daha güzel olmaz mı?
Nehirlerimizin kentin turizmine açılması bilimsel verilerin desteğiyle düşünülmeli ve gerekli projeler üretilmelidir.
Edirne’nin nehir kıyılarını süsleyen “Döner Dolaplı Bahçe”lerin yapılması, tarihi “Çıra Geceleri”nin düzenlenerek hazırlanan sal’ın nehirlerimiz üzerinde yüzerken sal’dan atılan havai fişekleriyle ortaya çıkan güzel manzaraların canlandırılması, tarihin günümüze taşınması açısından çok değerli olsa gerek. Özellikle bu proje kapsamında Denizcilik Müzesinde yer alan Avcı IV. Mehmet Padişah Kayığı’nın bir örneğinin yaptırılarak nehir kenarına konulması bu projeye ayrı bir değer katacaktır.
Tüm bu hayallerin gerçekleşmesi için öncelikli olarak nehir yataklarının temizlenmesi, halkımızda kent kültürü ve bilincinin geliştirilmesi gerekmektedir. Tunca nehri’nin geçmişte suyunun içilebilecek kadar temiz ve berrak olduğunu kitaplarda okuduğumuzda öğreniyoruz.
Edirne’nin gerçek sahibi kentte yaşayan halkıdır. Halkın en büyük bilgilendiricisi ve destekleyicisi de yerel basınıdır. Eğer birkaç sivil örgüt temsilcilerinin yaptığı çalışmalar halkımız ve diğer STK. tarafından da desteklenmiyorsa Tunca nehrinde yaşanılan bu kirliliği sadece seyrederiz.
Halk; seçtiği siyasi aktörleri ve temsilcileriyle kamu kurum ve kuruluşlarını harekete geçirecektir. Halkın duyarsızlığı veya duyarlılığı yani kentine sahiplenmesi o kentin gelişmesine katkı sağlayacaktır.
Bugün biz temiz tutmayı başaramadığımız Tunca nehrinde M:1613 tarihinde Sultan I. Ahmed ile Edirne’ye gelen şair Nef’i, İstanbul’dan getirilen kayıkla Tunca’da dolaşıp Has Bahçe’de hoş günler geçirmiş ve aşağıdaki mısraları kaleme almıştır. (Osman, 2013, s.87)
“Edirne şehri mi bu yâ Gülşen-i Me’vâ mıdır?.
Anda kasr-ı pâdişâhî cennet-i a’lâ mıdır?
Beyt-i Ma’mûr-ı felek mi ol fezâda ol sarây
Yâ zemîni cennet olmuş Kâ’be-yi ulyâ mıdır?
Cûylar mı devr iden tarf-ı çemen-zârın yahûd
Mâ’i pervâz ile kat’olmuş yeşil hârâ mıdır?
Bir yanıt yazın